GİNSENG
Son zamanlarda global bir sorun haline gelen hiperkolesterolemi,
hiperlipidemi, obezite, hipertansiyon ve tromboz riskinin insan sağlığı üzerine olan
olumsuz etkileri yanında tedavilerine ve önlemlerine yönelik arayışlar da oldukça hız
kazanmıştır. Adı geçen sorunların yaşam konforunu azaltmaları yanında sağlık
alanındaki getirdiği ekonomik yük de yüzlerce milyar dolarla ifade edilmektedir.
Hiperkolestrolemiyi ve buna bağlı patolojileri önlemek amacıyla diyet, medikal
uygulamalar (statinler) gibi yöntemler kullanılmaktadır. Bununla birlikte, birçok
hastalıkta olduğu gibi bitkisel tıp da başvurulan yöntemler arasındadır. Medikal
uygulamalarda kullanılan ilaçların (statin, sibutramin, orlistat, phentermine) yan
etkileri olması nedeniyle bitkisel uygulamalar oldukça rağbet görmektedir (Padwal
ve Majumdar 2007).
Son yıllarda tüm dünyada olduğu gibi Amerika’da bitkisel yollara başvurma
oranı %380 oranında artmıştır (Eisenberg ve ark 1998). Kullanım kolaylığı, kolay
bulunabilmesi ve yan etkilerinin az olması bitkisel seçeneklerin popülaritesini
oldukça artırmıştır. Kan kolesterol düzeyini ayarlamaya ve zayıflamaya yönelik
birçok bitki veya bitki ekstraktı yanında bunlardan üretilen derivatlar yaygın olarak
kullanılmaktadır. Bu bitkiler arasında son zamanlarda oldukça popüler olan
ginsengin antikarsinojenik, antihipertansif, antidiyabetik, immun sistemi uyarıcı ve
vücut zindeliğini artırıcı özellikleri yanında hipolipidemik, hipokolesterolemik ve
antiobezitik etkilerinden de bahsedilmektedir (Liu ve Xiao 1992, Kim ve ark 1999,
Chung ve ark 2001, Yun ve ark 2004, Lee ve Lau 2011).
21
1.4.1. Botaniği
Ginseng, panax cinsi bitkilerin bazı türlerinin köklerini ifade etmek için
kullanılır. Bunlar arasında en yaygın olarak kullanılan panax ginsengtir ve uzak doğu
ülkelerinde özellikle Çin ve Kore’de yetiştirilmektedir. Panax cinsinin diğer türleri
panax quinquefolius (Güney Kanada ve Amerika’da bulunur), Panax Japonicus
(Japonya’da yetişir) ve daha az sıklıkla Panax notoginseng (Çin’de yetişir), Panax
pseudoginseng (Nepal ve Doğu Himalaya’larda yetişir) ve Panax vietnamesi
(Vietnam’da yetişir)’dir (Yun 2001). Bu türlerden en çok kullanılan Asia veya Kore
ginseng, Amerika ginseng ve Siberian ginsengtir (Block ve Mead 2003).
1.4.2. Tarihsel ve Popüler Kullanımı
Bu bitki binlerce yıldır yaygın olarak geleneksel Çin reçetesinin önemli bir
unsuru olarak kullanılmıştır (Himi ve ark 1989, Wen ve ark 1996). Günümüzde de bu
bitki çok satan bitkisel destek maddeleri listelerinde ilk sıralardaki yerini
korumaktadır (Ernst 2002). İlk olarak M.Ö. 11 yılları civarında üretilmeye başlanmış
olan panax ginsengin 5 bin yıldan daha fazla bir tıbbi geçmişe sahip olduğu ileri
sürülmektedir. Çin’de, bu bitki 3-6 yıllık veya daha fazla olduğunda kökleri
toplanmakta, kuru havada bekletilmekte (beyaz ginseng) veya buharda
pişirilmektedir (kırmızı ginseng). Uygulanan bu iki yoldan sonra köklerin saponin
içeriklerinin ve etkilerinin de farklılaştığı belirtilmektedir (Nocerino ve ark 2000).
Ginseng ürünleri genellikle homeostazisi korumak ve vücudu fiziksel,
kimyasal ve biyolojik her türlü olumsuz yönde etkileyen faktörlere karşı desteklemek
amacıyla kullanılan bir tonik ve adaptojen olarak kabul edilmektedir (Nocerino ve
ark 2000, Seo ve ark 2008). Ginsengin bu tonik ve adaptojenik etkilerinin yaşlanma
sürecinin olumsuz etkilerini azalttığına, sağlıklı bireylerde fiziksel performansı ve
genel zindeliği artırdığına, stresle ve hastalıklara karşı vücut fonksiyonlarını
güçlendirerek vücudu desteklediğine inanılmaktadır (O’Hara ve ark 1998).
22
1.4.3. Kimyasal Bileşimi
Sadece fiziksel performansı artırdığı inancıyla değil kavramaya ilişkin mental
faydalarından dolayı da tercih edilen bu bitkinin temel aktif komponentleri
ginsenozidler olarak bilinen glikosidal saponinler (glikosilat steroidler)’dir. P.
ginsengin kök, gövde ve yapraklarından 36 farklı ginsenozid ve bir çok bileşen
(esansiyel yağlar, fitosteroller, amino asitler, peptidler, vitaminler ve mineraller)
ekstrakte edilmiştir (Wilkie ve Cordess 1994). Cui ve ark (1994) 44 farklı ginseng
ürününün ginsenozid miktarlarının 4 kattan daha fazla oranda değişebildiğini
bildirmektedir. Benzer olarak satılan ginseng ürünlerinin her bir kapsülündeki
ginseng içeriklerinin 6 kat ve ginsenozid bileşimlerinin de 20 kattan daha fazla
değiştiği belirlenmiştir (Block ve Mead 2003). Aksi bir bildirim yok ise standardize
bir ginseng ürününde %4 oranında ginsenozid içerdiği kabul edilir ve bu miktarlar
karşılaştırma standardı olarak kullanılır (Hall ve ark 2001).
Ginsenozidler panax türlerine özgü maddelerdir, çok küçük miktarlarda var
olan bu maddelerin ginsengin etkilerinin çoğundan sorumlu olduğuna inanılır (Attele
ve ark 1999). Ginsenozidler gittikleri dokulara spesifik olarak değişik
mekanizmalarla etkilerini gösterirler (Murphy ve Lee 2002). Ginsenozidlerin temel
yapısı birbirine benzerdir. 4 halkada düzenli bir şekilde yerleşmiş 17 karbon atomu
ile bir çekirdek içerir. Her bir ginsenozidin biyolojik karakteri C-3 ve C-6’ya
glikozitik bağ ile bağlanmış şeker sayısı ve pozisyonuna atfedilir (Byun ve ark 1997).
Ginsenozidler: Panaxadiol grup (Rb1, Rb2, Rb3, Rc, Rd, Rg3, Rh2, Rs1), panaxatriol
grup (Re, Rf, Rg1, Rg2, Rh1) ve oleanolik asit grup (Ro) olmak üzere üç kategoride
ele alınmaktadırlar (Wen ve ark 1996). Ginsengin içerdiği ginsenozidler panax
türlerine, bitki yaşına, bitkinin bölümüne, saklama metoduna, ürün toplama sezonuna
ve ekstraksiyon metoduna göre değişmektedir (Liberti ve Der Mardersian 1978,
Phillipson ve Anderson 1984).
1.4.4. İmmunomodülasyon ve Antiinflamatuar Etki
Son zamanlarda, ginsengin yangı ve alerjik süreçlerdeki rolü üzerine yapılan
çalışmalarda bu maddenin immunostimülasyon, antitümör aktivitede artış,
kardiyovasküler fonksiyonlarda düzelme, vazodilatasyon ve platelet agregasyonunda
23
düşme, antioksidan aktivite, hipofiz-böbrek üstü bezi korteksi sisteminde
stimülasyon (steroidal etki) gibi yararlarından bahsedilmektedir (Block ve Mead
2003).
Ratlarda kronik inflamasyona karşı ginseng kök saponinlerinin IL-1β ve IL-6
gen ekspresyonu üzerine inhibe edici etkiye sahip olduğu (Yu ve Li 2000),
ginsenozid Rb1 ve Rg1’in fare makrofajlarında TNF-α üretimini azalttığı
bildirilmektedir (Cho ve ark 1998). Fare derisinde 12-O-tetradekanoilforbol-13-
asetat (TPA)’a karşı cevap olarak siklooksijenaz-2 (COX-2) ekspresyonunun
ginsenozid Rg3 ile önlendiği (Keum ve ark 2003), ginsenozid Rb1 ve Rc’nin in vitro
olarak kobay akciğer mast hücrelerinin aktivasyonu süresince histamin ve lökotrien
salınımını baskıladığı ifade edilmektedir (Ro ve ark 1998). Bunlara ek olarak,
farelerle yapılan bir denemede interferon üretimi, fagositoz aktivitesi, doğal katil
(NK) hücre ile B ve T lenfositlerde görülen artışlar ginsengin immunostimülan etkiye
sahip olduğuna referans gösterilmektedir (Ohtani ve ark 1987). Hu ve ark (2001) da
ginsengin süt sığırlarında immun sistemi uyardığına ve mastitisten kurtulma oranını
artırdığına dair bulgular sunmuşlardır.
Ginsengin immunomodülatör etkisine ilişkin olarak, 10 genç ve 19 yaşlı
denekten alınan lenfositlerde ginsenozid Rg1’in lenfosit proliferasyonuna yol açtığı,
aynı zamanda bu bireylerde lenfosit membran esnekliğini artırdığı (Liu ve ark 1995),
bu artışında ginsenozidlerin antioksidan aktivitesine atfedilebileceği ileri
sürülmektedir (Eze 1992, Wu ve ark 1999). 20 sağlıklı kişide ginseng ekstraktlarının
periferal kan mononükleer hücre (Peripheral Blood Mononuclear Cell, PBMC)’lerde
kemotaksis ve fagositik aktiviteyi önemli oranda artırdığı bildirilirken (Scaglione ve
ark 1990), bu etkinin ginseng ekstraktı uygulanan kronik yorgunluk sendromlu ve
kazanılmış immun yetmezlik sendrom (Acquired Immune Deficiency Syndrome,
AIDS)’lu hastalarda da gözlendiği belirtilmektedir (See ve ark 1997).
Başka bir çalışmada (Ahn ve ark 2006), ginsengin stafilokokkus auerus ile
enfekte farelerde makrofaj fagositoz aktivitesini artırdığı, TNF-α, IL-1β, IL-6, IL-12
ve IL-18’i ise belirgin şekilde azalttığı bildirimler arasındadır. Liou ve ark (2006)
farelerde kısa süreli oral ginseng ekstraktı uygulamasının IL-2, interferon-γ (IFN-γ)
ve IL-10 miktarını artırdığını belirlemişlerdir.
24
1.4.5. Kardiyovasküler Etkileri
Ginseng uygulamasının rat (Kim ve ark 1994) ve tavşanlarda (Lei ve Chiou
1986) kan basıncını azalttığı, bu etkinin de ginsengdeki aktif bileşenlerin endotelyal
hücrelerde NO salınımına neden olmasından kaynaklandığı ileri sürülmektedir. Bir
çalışmada (Kang ve ark 1995), ginsenozidlerin süperoksit anyonları gibi oksijen
radikalleri tarafından NO yıkımını önlemelerinin indirekt olarak vazodilatasyona yol
açtığı ifade edilmektedir. Ginsenozidlerin yine NO üretimine bağlı olarak
kardiyomyosit kontraksiyonu üzerine depresan bir etkiye sahip olduğu
vurgulanmaktadır (Scott ve ark 2001). Bir diğer çalışmada da (Sung ve ark 2000),
Kore ginsenginin hipertansiyonlu kişilerde yine muhtemelen NO artışına bağlı olarak
vasküler ve endotelyal fonksiyon üzerine yararlı etkiye sahip olduğu belirtilmektedir.
Li ve ark (2001) ginsenozidlere bağlı vazodilatasyonun vasküler düz kas hücrelerindeki Ca2+ ile aktive edilen K+ kanalları ile ilgili olduğunu
bildirmektedirler.
1.4.6. Kan Lipidleri Üzerine Etkileri
Ginsengin serum lipid profili ve obezite üzerine olan etkilerine dair
çalışmalar ve bu çalışmalara ilişkin bulgular ilgi çekmeye devam etmektedir. Panax
ginseng uygulamasının insanlarda serum total kolesterol, trigliserid, LDL-kolesterol
düzeylerini azalttığı, HDL-kolesterol düzeylerini artırdığı bildirilmektedir (Kim ve
Park 2003). Yine gerek tip 2 diyabetik (Vuksan ve ark 2000) gerekse non-diyabetik
(Vuksan ve ark 2000a) deneklerde ginseng uygulamasının yemek sonrası glisemiyi
azalttığı bildirimler arasındadır. Buna paralel olarak ginseng uygulamasının
hiperlipidemili ratlarda (Joo ve ark 2010) ve yüksek yağlı diyetle beslenen ratlarda
(Cicero ve ark 2003) serum total kolesterol ve trigliserid düzeylerini azalttığı
belirtilmektedir. Yüksek yağlı diyetle beslenen farelerde ginseng ekstraktı
uygulamasının serum trigliserid, total kolestrerol, serbest yağ asidi ve açlık kan
glikoz düzeylerindeki artışı önlediği ifade edilmektedir (Yun ve ark 2004). Ginseng
saponinlerinin yüksek yağlı diyetle beslenen ratlarda plazma total kolesterol düzeyini
düşürdüğü (Moon ve ark 1984), trigliserid düzeyindeki artışı önlediği (Karu ve ark
2007), HDL-kolesterol düzeyinde herhangi bir değişiklik meydana getirmediği
bildirilmektedir (Moon ve ark 1984). Yüksek yağlı diyetle beslenen ratlarda 200
25
mg/kg intraperitoneal yolla ginseng saponin uygulamasının besin tüketimi ve vücut
yağ oranını normal diyetle beslenenlerinkine benzer şekilde azalttığı ve beslenmeye
ilişkin hipotalamik NPY ekspresyonu ile serum leptin düzeylerini baskıladığı
bildirilirken, saponin uygulamasının obezite ve buna ilişkin bozuklukların
tedavisinde kullanılabileceği ileri sürülmektedir (Kim ve ark 2005). Buna karşılık
hiperkolesterolemik tavşanlarda ginseng uygulamasının hiperkolesterolemi ve buna
bağlı aterosklerozis gelişimi üzerine koruyucu bir etki yapmadığı bildirimleri de
mevcuttur (Ismail ve ark 1999). Ginsenozidlerle yapılan çalışmalarda intraperitoneal
Rb1 uygulamasının besin alınımını baskıladığı, vücut ağırlık kazancını ve vücut yağ
içeriğini azalttığı, enerji harcanımını artırdığı, açlık glikoz düzeyini düşürdüğü,
glikoz toleransını iyileştirdiği ifade edilmektedir. Bu etkilerinin muhtemelen sentral
mekanizmalar aracılığı ile olabileceği görüşü, Rb1’in beynin enerji homeostazisi ile
ilgili alanlarında c-fos ekspresyonunu stimüle etmesi yanında hipotalamusta NPY
gen ekspresyonunu da inhibe ettiği bildirimlerine dayandırılmaktadır (Xiong ve ark
2010). Bununla ilgili olarak ginsenozidlerin antiobezitik etkileri açısından farklı
olduğu yönünde bulgular mevcuttur (Liu ve ark 2010). Nitekim protopanaxdiol
grubundaki ginsenozidlerin yüksek yağlı diyetle beslenen farelerde yağlı karaciğer ve
hipertrigliseridemiyi önlediği fakat aynı etkinin protopanaxtriol grubu
ginsenozidlerde görülmediği bildirilmektedir (Liu ve ark 2010).
Son yıllarda ginsengin yangısal ve alerjik olaylardaki rolü hakkında çeşitli
çalışmalar yapılmıştır. Bu konu ile ilgili olarak yaşlı ratlarda kronik yangı modelinde
ginseng kökü saponinlerinin IL-1β ve IL-6’nın gen ekspresyonu üzerine inhibitör
etkisi olduğu, Rb1 ve Rg1 ginsenozidlerinin fare makrofajlarının TNF-α üretimini
azalttığı, Rg3 ginsenozid ön uygulamasının fare derisinde forbol asetata karşı gelişen
siklooksijenaz-2 ekspresyonunu önlediği ve Rb1 ve Rc ginsenozidlerinin in vitro
olarak kobay akciğer mast hücre aktivasyonu ile histamin ve lökotrien salınımını
baskıladığı gösterilmiştir (Cho ve ark 1998, Yu ve Li 2000, Keum ve ark 2003).
İn vivo ve in vitro ginseng uygulamasının makrofajlarda TNF-α, IL-1β, IL-6 ve γ-
IFN gibi proinflamatuar sitokinlerin üretimini artırdığı (Shin ve ark 2002), in vitro
insan periferal mononükleer hücrelerine uygulandığında IL-12 üretimine katkıda
bulunduğu bildirilmektedir (Larsen ve ark 2004). Farelerde strese bağlı IL-6
düzeyindeki artışın ginseng uygulamasıyla önlenebildiği (Kim ve ark 2003) ve
26
kardiyovasküler hastalıklarda da yararlı etkilere sahip olduğu bildirimler arasındadır
(Zhou ve ark 2004).
1.4.7. Olumsuz Etkileri ve Güvenlik
Genel olarak ginsengin nadiren olumsuz etkilere neden olduğu bilinmektedir
(Chang ve ark 2003). Panax ginseng kökünün insan, köpek ve ratlarda nontoksik
olduğu bildirilmektedir (Hess ve ark 1983). Yanlış kullanıma bağlı görülebilen
semptomlar arasında hipertansiyon, diyare, uykusuzluk, deri döküntüsü ve vajinal
kanama sayılabilir. İlaç etkileşimleri arasında ise warfarin, fenelzin ve alkol gibi
maddelerin adı geçmektedir (Coon ve Ernst 2002).
Yukarda ifade edilen bilgilerden hareketle yüksek oranda kolesterol içeren
diyetle beslenen ratlarda ginseng uygulamasının kan lipid profili, proinflamatuar
sitokin TNF-α ile adipoz doku hormonlarından leptin düzeyleri üzerine olan
etkilerinin birlikte ele alınmasının yararlı olacağı inancı ile bu çalışma planlanmıştır.